Zâhir Evliyâsı

Bibliyofil bir filoloğun yazı defteridir.


Çizgi Roman Kırâathânesi XIII: Özel Bir Yaz, İt, Kyoto’nun Arka Yüzü

1. Özel Bir Yaz

  • Mariko Tamaki · Kayıp Kıta Yayınları

Şimdiye kadar okuduğum çizgi romanlar içinde sanıyorum içime en sinmeyen, okuma müddetince eksik bir şeyleri araştırır vaziyette olduğum yegâne çizgi roman bu olsa gerek. Yine de romantik dünyânın kâidelerine sapmadan kötünün içinde iyi, iyinin içinde kötü şeyler görmek gerek. Bu yüzden ilk olarak kitabın okura yaşattığı çizgisel deneyimden söz edeyim.

Gerek sosyal medya kanallarında gerek kitapçılarda denk geldiğimde kitaba dâir bana câzip gelen ilk özelliği çizerin olağan görünen olağanüstü tarzı. Siyah beyazı değil, koyu lâcivert ve (sarı kâğıt zemîninde sarıya çalan) beyazı tercih etmiş. Zannederim, insana sıcak gelen bu yanını doygun tonlamasına borçlu. Karakter çizimlerinin kavisli ve ovalliği de samîmiyeti doğurmuş. Yer yer Disney dünyâsına yaklaşması da çizimleri oldukça tanıdık kılıyor. Bu sebeplerdendir, kitabı yarım bırakmayı hiç düşünmedim. Gel gör ki arka kapak tanıtımının vâddettiği gizemin tam aksi yönde muhtevâsının -iddialı iki temel konuya sırtını dayamış olsa dahi- sığlığı bir noktadan sonra kekremsi bir tat bıraktı bende. Kurguyla güreşip onu alaşağı etmeden önce kitabın insana huzur veren bir yaz tasviriyle dolu olduğunu da belirtmiş olayım aklıma gelmişken.

-spoiler ve kurgunun yorumunu içerir kısımlar-

İki temel kahramanımız var. Rose ve Windy. Bu iki arkadaş ergenlik döneminin başındalar ve bilhassa Windy mütemâdiyen göğüslerinden bahsedip durarak beni çileden çıkartacak denli saplantılı bir çocuk imajı çizdi. Rose’un annesi çekilmez bir kadındır. Babası ne yapsa yaranamıyordur. Kurgu bunun üzerineymiş gibi duruyor ama aşağıda değineceğim üzere çok da değil.

Tesâdüf eseri bi market çalışanının -o da ergenlikten daha çıkmamış büyükçe bir delikanlı- kız arkadaşıyla yaşadığı cinsel ilişkiden haberdar olurlar. Bu arada o ergen delikanlı ile ağzı bozuk arkadaşının muhabbeti de hep cinselliktir. Gel de tahammül et! Windy’nin fişteklemesi ile bu aptal çocuğun ilişkisini araştırır, yeni bilgilere ulaşırlar: kız arkadaşı hâmiledir ve çocuk kızın “kaşar” olduğunu düşünür. Rose ile Windy uzaktan neler olduğunu izlerler. Bu arada Rose’un babası kafasını dinlemek için şehre gider. Annesinin derdi, ikinci bir çocuk sâhibi olamayışıdır çünkü düşük yapmıştır iki yıl önceki yaz tatilinde. Rose’un haberi yoktur bundan, kocası da ne yapsa bu durumu atlatmasını sağlayamadığı için kavgaya sürüklenirler. Rose’un öğrendiği günün sonrasında o aptal marketçi çocuğun eski kız arkadaşı denizde intihara kalkışır. Rose onu kurtarması için annesini çağırır ve yaz biter.

Yâni konu esâsında güzel olmakla birlikte Rose ile Windy’nin aralarındaki ergen muhabbeti bir noktada tahammül sınırımı zorlayarak “Bu kadarı kâfi!” dedirtti. Çünkü birbirinin tekrarıydılar. Annesinin düşük yaptığı ise bir merak unsuru olarak kullanılmış ama öğrendiğimde “Bu mu yâni!” dedim. Çünkü bu esrârın açığa çıkartılması çok uzatılmış ve takdîmi de oldukça zayıf yapılmış. Bu yüzden de beklentimi karşılamadı. Üstelik Rose denen veledin çirkefliğe varan tepkisinden sonra bunu öğrendiğinde annesiyle nasıl bir empati kurduğunu da öğrenmek nasip olmadı! Diğer yandan marketçi çocuk yan kahraman olarak devamlı mercek altındaydı. Rose, Windy’nin budalaca yakıştırması yüzünden marketçiden hoşlanmaya başlar. Tâbiri câizse Windy eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürür ve öyle bir noktaya gelir ki Rose da, marketçinin sevgilisine “kaşar” demeye başlar. Konu îtibâriyle beni çileden çıkaran paneller listesi hazırlasam ikinci sıraya rahat girer. (İlki kuşku yok ki İtto’nun Sakon’a kıydığı paneller) Hele hele Windy’ye zorbalık yapayazdığı bölümde iyice bu ergen bozuntusundan nefret ettim.

Kitap sanki tüm kurgu marketçinin sevgilisi hakkındaymış gibi kızın intihar girişimi ve Rose’un annesi tarafından kurtarılmasıyla sona erdi. Annesinin ona ikinci bir çocuk hakkında bilgi verdiği bölümde Rose’un gösterdiği çirkefliğin konu olarak ilerletilmesini ya da bu muhabbetin noktalanmasını beklerdim. Gel gör ki sâhipiz bir kabir gibi kalakaldı doğru düzgün netîceye götürülmeden. Konuyu toparlamaya yönelik kısımların da tesiri ince bir sisten hâlliceydi. Annesi kızı kurtardı, evet ama bunun annenin melankolik hâline ve kızıyla olan ilişkisine ne yönden bir tesiri oldu? Dahası bu “özel yaz” iki arkadaşın karakterini ne seviyede etkiledi? İntihar ve düşük gibi birbirinden ehemmiyetli mevzûların akabinde bize gösterilen ve anlatılan tek şey büyüyünce göğüslerinin nasıl olacağını düşünen bir ergenden gayrısı değil. Hakîkaten bu mudur yâni? Dolayısıyla bu kurgu; Amerikan kültürünün cinsellikle harmanlanmış güzellik ve estetik kriterlerine mâruz kalan çocukların vahim hâllerini göstermekte.

2. İt

  • Oytun Yılmaz · Baobab Yayınları · 2023

Yavaştan Türk çizgi roman örneklerini de okumak maksadıyla arka kapağını yalapşap okuyup aldığım İt’in satın alma esnâsında bana çekici gelen en büyük yönü sanatçının renk seçimleriydi: yeşil, siyah, sarının çeşitli tonları. Bir de kapağından bahsetmek gerekir ki yirmilerinin başında bir delikanlıyı bir kamyonun direksiyonu başında ve ondan büyükçe bir adamı dizlerinin üstüne oturmuş ulurken kamyonun tepesinde görüyoruz. O uluyan adamın neye sebep öyle durduğu en çok merak ettiğim şeydi. Belki de konusu fantastik bir şeydi. Olabilirdi. Ama kitabı bitirdiğimde adamın sembolik bir şekilde orada köpekleştirildiğini anlamış ve bir müddet daha şaşkınlıkla kitabın kapağını inceleyedurmuştum.

Kitap kapağının tanıtım yazısı “tekinsiz zamanlar, tekinsiz insanlar…” sözüyle başlıyor. Zamanlardan kasıt nedir, oturup düşündüğümde pek bir noktaya varamıyorum. Belki olayların cereyân ettiği gece yarısını işâret ediyordur ki kurgu baştan sona bir günlük bir süreyi kapsıyor zâten ve en önemlileri gece yarısı… Ama tekinsiz insanlar kısmı tam isâbet denilebilecek bir târif. Çünkü kitabın başkarakteri İsmail ve onun demans hastası ninesi dâhil hepsi tekinsiz. Bunun büyük kısmı birçok karakterin kendinden bir özelliğiyken gece vakti hepsine birden tekinsizliği bulaştırıyor. Bundan ötürü tanıtım yazısının ilk cümlesinin “tekinsiz bir vakit, tekinsiz insanlar” şeklinde olması amacına daha uygun görünüyor.

Okura hiç zahmet vermeyen sanatçı, köpek dövüşünün yarattığı soğukluğun, gerginliğin ardından ilk konuşmaların başladığı panellerde meseleye direkt giriş yapıyor. Şoför mahallinde oturan nursuzun okuru bilgilendirmeye başlamasıyla ikisi arasındaki irtibatın bir para gaspı, hırsızlığı olduğu anlaşılıyor. Bu arada şoförün koçum diye seslendiği ve benim çizimlerden ötürü yaşından daha genç sandığım İsmail, otuzunda koca bir adammış, dişini sıksa yolun yarısına varmış olacak Cahit Sıtkı hesâbınca. Çok da uzatmaya lüzum yok: İsmail hırsızlık yapacağı eve gece yarısı girer ve kendisi gibi tekinsiz olan bir çocuğun ölümüne sebebiyet verir. Doğruca eve dönüp iyi saatlerde olsunların musallat olduğunu sanacağınız nineyi aldığı gibi külüstürüne atlayarak kaçar. Kitap kapağındaki köpekleşmiş herifle tanışması da az sonra gerçekleşecektir. Külüstürü ârıza yapar ve “şansına” çirkince bir tır şoförü onları aracına alır. Adam yolda İsmail’e sarkıntılık edip durur ki bu sahnelerdeki gerilim, “Neye ulaşmaya çalışıyor ki bu adam?”sorularıyla yükseliyor. Tesis diye durduğu hârabenin tuvâletinde ise kanım çekildi. Hiç ama hiç beklemiyordum. Herif bayağı İsmail’e musallat olur. Derken basılırlar, tır şoförü iki adamı vurur. İsmaile sarıldığı anda ise kendine hayrı olmadığını düşündüğüm nine tarafından nakavt edilir. İsmail ninesini alıp tıra atlar ve uzaklaşır. Bitti.

Şimdi… Bu kurgu neyi vâdediyor diye kendime sorduğumda “Allah için bir gün bir fakire sadaka vermemiş bir çocuğun ibretlik hikâyesi” desem kim niye karşı çıksın? Nihâyetinde İsmail’in hırsızlığa gitmeden evvel hazırlanırken entârisini çalanlardan şikâyet edip duran ninemiz dînî bir sohbet programını seyrediyordu ve biz de bunu dinliyorduk. Otuz yaşındaki İsmail’in hırsızlık kariyeri ne raddede meselâ? Niye hırsızlığa başlamış? Anasız babasız olduğunu anlıyoruz. Şahsen bu kendi zâviyesinden bahtsız tecrübesine onu sürükleyen sebepleri merak ediyorum. Kimse peşine verdi mi bilmiyoruz ama ya dinlenme tesisi denilen yerdeki cinâyetlere ne demeli? Nereye kadar bir tırla bir yere kaçabilir? Yaşlı ve demans hastası doksan bilmem kaç yaşında bir ihtiyarcıkla…

Cevapsız bir ton sorunun yanında kitabın iki can alıcı noktası vardı: biri şüphesiz tırcı herifin mevzûsu, diğeri ise öldürülen çocuk. Kitap arkası bu iki şeye ilkel güdü demişe benziyor da yâni ee? Sanatçı şoför meselesinin daha sansasyonel olacağını düşünüp onu kapağa taşımış da çocuk ölümüne sebep olmanın psikolojisi hiç yok mudur? Evvelden hiç adam öldürdü mü, çocuk öldürdü mü? Sâdece olayın ilk yaşandığı sıradaki korkusunu kaçışını biliyoruz, ha bir de gözyaşı akıttığını… Böylesi bir psikolojideki bir adamın cebren geçrekleşen bir temasla bayrağı göklere çekip inlemesi de tartışmaya değer. Bu Razzie Ödülüne lâyık olası Amerikan filmlerinden gördüğümüz ucuz hâl hakîkaten taklit edilmeye değer miydi? Diğer nokta ise kitaba adını veren it kelimesinden kastı İsmail ve tayfası mıdır, tırcı mıdır, kimdir diye sorduğumda kapak bana tırcıyı işâret ediyor. Fakat bir yan kahramandan ötürü kitaba ad vermek çok da kafama yatmadı. Yok eğer İsmail’in hırsızlığa iten itliği (serseriliği) ise şoför neden köpekleştirilmiş? Yine soru seline kapıldım…

Var olan kurgu, bahsettiğim üzere derinlikli olmamasından ötürü taşa takılıp toprağa bulanmadan süratle akıyor ama herhangi bir netîceye varmadığı için yarım kalmışlık hissi vermekten kaçamıyor. Yukarıdaki renklerle ilgili söylediklerime ek olarak ölüm panellerinde kırmızı kullanılması hoşuma giden özelliklerinden biri oldu. Çizimler mi? Tarz olarak beğendiğim türden değil; ama tekinsizliği, boşluğu, köksüzlüğü iyi ifâde ettiğini sanıyorum.

Acaba ikinci cilt gelir mi? Gelirse daha anlamlı bir çerçeve oluşacaktır.

3. Kyoto’nun Arka Yüzü

  • Yumeya · Komikşeyler Yayıncılık · 2022

Korku türünü sevmesem de en azından okuma yapmış olmak için araştırma yapmadan satın aldığım bir manga.

Evvelâ bu mangaya korku türü demek ne kadar doğru bilemiyorum. Türe hâkim olmasam da hiç olmadı bir irkilme sürekliliği beklerdim. Gel gör ki kitap bir vahşetnâme, o kadar. Sanatçı, kahramanlarını kesmiş, biçmiş, doğramış. Okurken korkma eyleminden ziyâde vahşetin boyutundan ötürü iğrenme duygusu yaşadım. Korku türlerinde iğrenmenin yeri nedir, bilemiyorum ama gerilim ögesi muhakkak olmalı diye tahmin ediyorum ve bu kitap bundan da nasibini almamış.

Kitap her biri bağımsız karakterler üzerinden ilerliyor. Tek noktaları Kotone adlı doğaüstü bir kadın. Bu kadına adalet terazisinin celladı demek mümkün. Zira kötülük hükmü giymiş karakterlerin belâlarını veriyor. Ama ne bela!

Karakterlerin hemen hepsi bir günâhı temsil ediyor diyebiliriz. İlk karakter değer sâhibi olmayan, insanı insan yapan erdemleri yitirmiş bir internet fenomeni. Sırf izleme sayısı artsın diye kalkıp bir tapınakta yayın yapmaya kalkışıyor ve inançları küçümseyerek canlı yayında her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor.

İkinci karakter ateist bir adam ve kalkıp tapınak için bağışlanan paraları çalıyor. Üstüne tapınağın kısmet açma ve kısmet kapama gibi büyüsel yanı da olan dilek işine bulaşıyor. Bir yandan rahatlayınca başına başka bir belâ geliyor ki başına gelecekse kaçamazsın ibretlik dersi çıkarmak mümkün bu bölümden.

Üçüncü karakter serbest cinsel ilişki yaşayıp duran ve bu yüzden iki defa kürtaj yapan (gebeliğini kendi sonlandıran) bir kadının tüylerimi ürperten cezâsını konu ediniyor. Bu bölüm bana korkuyu en çok yaşatan bölümdü, olmayan rahmimi yoklattı desem yalan olmaz.

Dördüncü bölümde arkadaşını köle olarak kullanan riyâkâr birkaç liseli ile onların yaptıklarından gizlice zevk alıp kimseye haber vermeyen bir gencin hikâyesi. Kotone bunların da belâsını veriyor.

Velhâsıl, bu dört hikâyenin ortak teması “Rüzgâr eken fırtına biçer” diyebiliriz. İnsanın yaptıklarının sorumluluklarını er ya da geç alacağı mesajı hepsinde ortak gizli ileti.

Genel bir değerlendirme yaparsam kurgular hop diye bir oturuşta okunur cinstendi ama hepsi de bir o kadar çiğdi. Bu çiğlik; karakterler salt kötü oldukları için başlarına gelen vahşi şeyler ile okura “Lânet herif, hak ettin bunu!” dedirtilerek giderilmeye çalışılmış. Yâni bir nevi adâlet ve vicdan istismârı ile esere değer katılmak istenmiş diyebiliriz. Bir de çizimler hakîkaten fenâ sayılmazdı ama derinliksiz bir kurgu ile hebâ olmuş diyebilirim. Tavsiye etmeyeceğim kalitesiz bir manga. O kadar ki Sığınak bunun yanında şâheser niteliği taşıyor.



Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın