Zâhir Evliyâsı

Bibliyofil bir filoloğun yazı defteridir.


Sığırdilinden Satırlar IV: İskender’in Tavuğundan Tavukçunun Tüyüne

İslâm edebiyatlarında Zülkarneyn kıssasından fazlasıyla etkilenerek kaleme alınan ve İskender’in hayâtını çeşitli mâcera ve fütûhatı ile birlikte destânî-efsânevî tarzda anlatan İskendernâmeler vardır.1 Türk edebiyatındaki ilk İskendernâme 1390 yılında Eski Anadolu Türkçesi ile Ahmedî tarafından yazılmıştır.2 Eser muhtevâsından ötürü çok sevilmiş olmalı ki onlarca kez çoğaltılmış ve rağbet görmüştür. İskender gibi bilinen dünyâya hükmetmiş büyük bir savaşçının hayâtını okumak gerçekten zevkli. Bilhassa aşağıya alıntılayacağımız bölümde, İran kralı Dârâ’nın oğlu Dârâb’ın İskender’den selefi Feylekos gibi kendisine 6000 yumurta altın haraç vermesini istediği bölümde İskender’in karşı koyuşundaki gözü peklik nedeniyle okurun takdîrini kazanıyor:

  1. Saña dilersin ki vére Rūm bāc
    Almaġ isdersin ḳamu yérden ḫarāc
  2. Ol tavuḫ kim beyżası olurdı zer
    Yédi anı Feyleḳūs-ı nāmver
  3. Ṣayrulıḫda ayruḫ ġıdāsı olmadı
    Ol tavuġı yémeyince ölmedi
  4. Kim ola yoḫ nesneden isdeye bāc
    Yā kim ola ala vīrāndan ḫarāc3

Daha başka rivâyetlerde İskender sözünü sakınmaz ve ‘Ben altın yumurtlayan tavuğu kestim, etini yedim, bu tavuktan bir şey artmadı, ancak ayakları kaldı. İstersen dostâne yaşarız, istersen savaşırız.‘ der. Bu altın yumurtlayan tavuk meselinin isyân etmek yahut savaş ilân etmek için kullanılacağını kim tahmin edebilirdi ki? Gerçi, tavuk deyip geçmemek gerekiyor. En azından günümüzdeki kavram direkt olarak dişi olabilir ama bir zamanlar sığır kelimesinde olduğu gibi doğrudan bir kuş türüne işâret ediyordu. Dolayısıyla horozu belirtmek isterseniz önüne isim koymalıydınız: Karahanlı Türkçesinde erkek takagu, tişi takagu, Karaçay-Balkar Türkçesinde erkek tavuk vb. gibi. Buna mukâbil İskender’in cevâbında horozlanma olduğu ise âşikâr. Ama Ahmedî’nin tavuḫ kelimesine gizliden horoz anlamı da yakıştırdığını iddia etmek yok olan nesneden anlam çıkarmak olur.

Altın tavuğun Türklerde hükümdar ailesinin, gümüş tavuğun ise hükümdar ailesinden olmayan soylu kişilerin timsâli olduğunu Şecere-i Terâkime‘den öğreniyoruz, tabiî muhtemelen horozdan bahsediyordur. Benzer niyeti Çin burçlarının onuncu sırası ya da onuncu yılını adlandırırken de görürüz: Bugün horoz yılı olarak adlandırılsa da eski Türklerce Takagu veya Takıgu adıyla anılırdı.4 Sanıyorum en enteresan adlandırma bir şehir ismi olarak kullanılmış olmasıdır: Kerkük’e bağlı, Türkmenlerin bugün de yoğun olarak yaşadığı Dakuk/Tavuk ilçesi. Kentin ismen Arapça kökenli olma ihtimâlinden söz edilse de Türkmenlerce Tavuk öyle içselleştirilmiş ki ilçeye yakın bir köye de Horuz adı verilmiş.5 Bir diğer yer ise Pîrî Reis’in mükemmel eserinde Tavuk Adası olarak da geçen yerdir. Burası Yunanistan egemenliği altında bugün bile özerk bir özellik taşıyan ve bir manastır devleti olmaya devam eden Aynoroz’un yakınlarındaki bir adadır. 6

Öte yandan düşmanına ad olması da tavuğun kaderinde varmış: Karaçay-Balkar Türkçesinde tilkinin tabu adı tavukçu imiş.7 Bu börüye kurt adının verilmesine benzer bir durum. Türlü sebeplerle adı anılmak istenmeyen varlıklara daha aşağı olan bir şeyin adı verilir. Böylece Türk kültüründe horozun (erkek tavuğun) tersine tavuğun (yâni dişi tavuğun) daha aşağıda konumlandığı ortaya çıkmaktadır. Bu da onun yazgısı diyelim.

Divān-ı Lügāti’t-Türk’te taḳaġu diye geçen kelimenin daha birçok varyantı var: taḳıġu, daġuḳ, daḳuḳ, tafuḳ, taġuḳ, taḳuḳ, tavoḫ, toḳuḳ ve dahası… 8 Bugün Azerbaycan Türkçesinde ‘toyug’, Başkurt, Kazak ve Tatar Türkçesinde ‘tavık’ Kırgız Türkçesinde ‘tök’ ve Uygur Türkçesinde ‘tohu’ şeklinde adlandırılmaktadır.9 Farklı dönemlerin ve farklı yazı dillerin incelenmesi bu yüzden bir dereceye kadar bulmaca çözmeye benziyor.

Kendisi de XIV. yüzyılda yaşamış olan Hekim Hayreddin’in Kitâb-ı Akrabâdîn‘inde bâsur hastalığına iyi gelecek bir ilaç târifini verirken tavuktan da faydalanıyor:

bu daḫı yaḳudur kim bevāsır aġrısına ve şişine sākin eyler otları eklīlü’l-melik ve bābūneci ṣu birle bişireler tā müḥerrā ola andan havanda şol ḳadar dögeler kim
merhem gibi ola andan bir yumurda sarusını kim yaru bişmiş ola ve bir direm zaferān ve iki direm afyon ve bir dutam kettān toḫmı dögülmiş ve bir dutam ḥulbe ve bir dutam ḫaṭmi bişireler süci birle ve üç direm muḳli aña ezeler andan ḳamu otları bala ḳatalar ve bir biz üstine yaḳu gibi yaḳalar andan ḳaz yaġını veya tafuḳ yaġın erideler ve anlaruñ üstine ḳoyalar ve aġrı üstine yaḳalar10

Aynı eserde taḳuḳ kullanımına da denk geliniyor:

(…) otları żamġ ve gül yaġı ve taḳuḳ iç yaġıdur kim erideler issi su birle burnına semüreler (…)

Bu farklı imlâlar elbette bilinçli tercihler değildir. Anadolu’daki Türkçenin henüz kuralları oturmamış ve geleneği oluşmamıştır. Dolayısıyla müellif yahut müstensih, yâni yazan kişi bildiği varyantlardan birinde karar kılar ve onun telaffuzunu harflerle kodlardı. Muhtemel o ki yazıcının büyüdüğü kentte birden fazla ağız özelliği var ve bu farklı imlâlar da bu yüzden aynı eserde yer alıyor.

Kökeni üzerine birçok araştırmacı görüş bildirmiştir. Macar Türkolog Zoltan Gombocz Moğolca takiya kelimesinin Türkçeden alıntıladığını söylemiştir. Fin Türkolog Gustaf John Ramstedt Asya göçebelerinin tavuk yetiştirmekle uğraşmadıklarını, kelimenin Çin veya Arapça (örn. degaga, degagat ‘coq, pouleʼ) gibi eski bir kültür dilinden alıntılanmış olabileceğini söylemiştir.11 Kelime çeşitli biçimlerle başka dillerin yanında daha geç dönemlerde Ermenice, Farsça, Sırpça ve Yunancaya da geçmiştir.12

Türkçenin anlam alanı alabildiğince somuttur ve bu yüzden sözcüğün yansıma kökenli olması muhtemel. Nitekim Carl Brockelmann kelimenin yansıma kökenli olduğunu, tavuğun çıkardığı sesten türetildiğini dile getirmiştir. Bu anlamda Tak sesini tavukların Türkçedeki gıd gıdak sesiyle kıyaslamak bir fikir verecektir. Sözcüğün içindeki g sesinin ğ, v, y yarı ünlülerine doğru gidişi bütün Türk dillerinde görülen bir olaydır: Eski Türkçe bilegü > Türkiye Türkçesinde bileği ve bileyi iken, Kazak ve Tatar Türkçesinde bilev‘dir.13 Eski Türkçe ogul > Çuvaşça ıvǐl14; Eski Türkçe ögey > T. Türkçesi üvey, Türkmence övey vb. Dolayısıyla takıgu>tagugu>takuk veya tağuk>tawuk>tafuk ve tavuk olması beklenen bir şeydir. daġuḳ, daḳuḳ örneklerine görülen söz başı t sesinin d olması başka kelimelerden de biliniyor: tün>dün, tügün>düğün, tarıg>darı, ton>don gibi.

Somutluluk noktasında tavukçu adıyla meşhur tilki kelimesinin doğruluğu şüpheli olan etimolojisine yer vermek de güzel olacaktır. Bu zayıf iddiaya göre tilki kelimesi eski Türkçe tük (~ tüg, tüy) ‘tüy, kıl, yün’ sözünden -li, -lü ekiyle yapılmıştır: tükli ~ tüklü.15 Bu tüyün tavuk tüyü olduğunu iddia etsek, mantıklı olmaz mıydı?

Yazıyı noktalamadan önce, sözlükten hasat ettiğim kelimelerle uydurduğum tekerlemeyi bütün tavuklara armağan ediyorum:

Tavlı tav tavuk Tavuk’taki tavada tavukçu tavlamadan tav ile tav tav tavukladı. (Aceleci dolgun tavuk Tavuk şehrinin çukurunda tilki aldatmadan ses çıkartarak dik bir şekilde havalandı)


Yararlandığım eserler

  1. MAHMUT KAYA, “İSKENDER”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/iskender#1 (08.02.2024). ↩︎
  2. GÜNAY KUT, “AHMEDΔ, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ahmedi (08.02.2024). ↩︎
  3. Ahmedî (2019). İskendernâme. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları. s. 301-302. ↩︎
  4. DALKIRAN, A. (2017). Türk Kültür Ve Sanatindaki̇ Horoz/tavuk Semboli̇zmi̇ni̇n Çağdaş Resi̇m Sanatindaki̇ Yansimalari. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi(37), 336-348. ↩︎
  5. BAKIR, A., & KAYALAN, F. (2020). Geçmi̇şten Günümüze Türkmen Şehri̇ Dakuk (Tavuk). Oğuz-Türkmen Araştırmaları Dergisi, 3(2), 10-53. ↩︎
  6. PAMUK, İ. (2023). Pîrî Reîs’in Kitâb-ı Bahriyye Adlı Mensur Eseri (Giriş-İnceleme-Tenkitli Metin-Açıklamalı Dizin). İstanbul 29 Mayis Üni̇versi̇tesi̇ Sosyal Bi̇li̇mler Ensti̇tüsü Türk Di̇li̇ Ve Edebi̇yati Anabi̇li̇m Dali. ↩︎
  7. PERÇİN BOSTAN, B. (2023). Pallas’in Zoographia Rosso-asiatica’sinda Türkçe Ve Moğolca Hayvan Adları. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Anabilim Dalı ↩︎
  8. Alagöz, E. (2011). Eski Kıpçak Türkçesinde hayvan adları ve kavram alanı. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. ↩︎
  9. Bahadir, H. (2015). Oğuznamelerde hayvan kültü ve işlevleri. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı ↩︎
  10. Yavuz, Yasemin (2008).  Hekim Hayreddin’in Kitâbı Akrabâdîn’i. Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. ↩︎
  11. EREN, Hasan (2020). Eren Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü (ETDES). Ankara: TDK. ↩︎
  12. KARAAĞAÇ, G. (2021). Türkçe Verintiler Sözlüğü. Ankara: TDK Yayınları. ↩︎
  13. KARAĞAÇ, G. (2010). Türkçenin Ses Bilgisi. İstanbul: Kesit Yayınları. s. 175 ↩︎
  14. YILMAZ, E. (2010). TATARCA ÖN ÜNLÜLÜ SÖZCÜKLERDE ÜNLÜLER ARASI -g- SESİ ÜZERİNE. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı – Belleten, 58(2), 131-136. ↩︎
  15. bkz. 11. ↩︎


Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın